
Dublin’e hoş geldiniz! Burası Vikinglerin “birazcık içelim” diye kurduğu, sonra da bir daha kalkamadığı şehir. BBC bir ankette “Avrupa’nın en iyi başkenti” seçmiş, İrlandalılar da “tabii ki ya, başka kim olacak?” diye Guinness’lerini tokuşturmuş. Her yıl 4 milyon turist geliyor, çoğu “bir pint içeceğim” diye gelip 47. pintte pasaportunu pub’da unutup kalıyor. Şehir o kadar yeşil ki, Google Maps bile bazen “burası orman mı?” diye karıştırıyor.
Pint dediğimiz şu meşhur İrlanda bira bardağı! 🍺
Resmi tanımı: 1 pint = tam 568 ml (yarım litre değil, biraz daha fazla). Yani klasik Türk bira şişesi 500 ml ise, pint bardağına döktüğün zaman “biraz eksik geldi la” diye düşünüyorsun, ama tam tersi; pint daha büyük!
Dublin’de pub’a giriyorsun, barmen soruyor: “A pint of Guinness?” Sen “evet” diyorsun → önüne geliyor o kocaman, siyah, krema gibi köpüklü dev bardak.
Neden pint bu kadar önemli?
- İrlandalılar birayı “half pint” (yarım pint = 284 ml) içmeyi ayıp sayıyor.
- “Bir bira” demek otomatik “bir pint” demek.
- Eğer “half pint” söylersen barmen sana acıyarak bakıyor, “turist bu” diye içinden geçiriyor.
Kısacası: Dublin’e gittiğinde “bir bira” deme, doğrudan “a pint of the black stuff” de (Guinness’e öyle diyorlar), hemen local olursun.
Özet tablo:
- Türk bira (şişe): 330 ml veya 500 ml
- Pint (İrlanda/İngiltere standardı): 568 ml → tam bir “adam gibi bira”
- Senin mide: 3 pintten sonra “abi yeter” diyor
- İrlandalıların midesi: 8-9 pintten sonra “one more for the road?” diyor
Dublinliler? Dünyanın en tatlı manyakları. Yolda 5 kere “Are ye alright there?” diye soruyorlar, sen de 5. seferde “Hayır ya, kayboldum” diyorsun, adam seni evine götürüp annesiyle tanıştırıyor. Euro 2016’da İrlanda taraftarları metroda bir bebeğe ninni söylemişti ya? İşte o ruh burada 7/24 aktif. Oscar Wilde, James Joyce, Samuel Beckett burada doğmuş; şehir o kadar edebiyatçı ki, barda oturan adamın biri sana hayat hikâyesini anlatırken fark etmeden roman yazmış olabiliyor.
Akşam 5’ten sonra şehir kapanıyor… diye bir yalan yok! Pub’lar açılıyor! Temple Bar’a gidiyorsun, kapıda “Hoş geldin, cüzdanını teslim et” yazıyor (çünkü bir pint Guinness 2025’te €8-9). Ama değer mi? DEĞER! Çünkü canlı müzik var, herkes şarkı söylüyor, sen de 3. biradan sonra “Danny Boy”u İbrahim Tatlıses gibi yorumluyorsun, kimse garipsemiyor.
Kısacası Dublin: Tarih var, teknoloji devi var (Google, Facebook burada, muhtemelen senin verilerini bir pint’e satıyorlar), doğa var, ama en önemlisi “craic” var. Craic ne mi? Google’layın demeyeceğim, gelin yaşayın, çünkü Türkçe karşılığı yok – en yakın deyim “kafası güzel eğlence” ama o bile yetmiyor.
2025 Dublin Hayatta Kalma Rehberi
- Ne zaman gidilir? Yazın asla! Çünkü herkes orada, fiyatlar uçmuş, Temple Bar’da bir bira almak için sıraya giriyorsun, sırada 3 Türk buluyorsun, muhabbet başlıyor, gece bitiyor. En kral zaman: Nisan-Mayıs ya da Eylül-Ekim. Hava “eh işte”, turist yok, oteller “lütfen gelin” diye yalvarıyor. 17 Mart St. Patrick? Gitmeyin. Gitmeyin çünkü oteller 2024’te doldu, 2025 için 2023’te rezervasyon yaptırmanız lazımdı. Yeşil bira içip yeşil kusmak istiyorsanız gidin tabii, biz karışmayız.
- Vize olayı Türküz diye Schengen yetmiyor, İngiltere vizesi yetmiyor, ayrı İrlanda vizesi lazım. Konsoloslukta “Guinness seviyor musunuz?” diye sormuyorlar ama sorsalar geçerdik.
- Uçak bileti THY direkt uçuyor, 4,5 saat. Pegasus genelde direkt uçmuyor Dublin’e (ya da uçuyorsa çok nadir). O yüzden Sabiha Gökçen’den biniyorsun → 2-3 saat aktarma yapıyorsun (genelde Stansted, Charleroi ya da başka bir tuhaf Avrupa havaalanı). Uçak iniyor, sen uykusuzsun, aktarma stresiyle zaten zombi gibisin… Kapıdan çıkarken etrafa bakıyorsun:
- Her yer yeşil,
- Herkes İngilizce konuşuyor ama aksan garip,
- Biralar dev gibi,
- Sen de “Ulan burası Dublin miydi yoksa Londra’da mı indim?” diye şüpheye düşüyorsun. Çünkü aktarmalı uçmaktan beynin yanmış, yön duygun sıfırlanmış. Klasik Pegasus yolcusu hali yani. ☠️
- Havaalanından merkeze Taksi €40 istiyor, sen de “yürürüm” diyorsun, 2 saat sonra Phoenix Park’ta geyiklerle selfie çekiyorsun. Akıllı olan Aircoach’a biniyor (€10), 25 dakikada otelin önünde. Leap Card alın, yoksa otobüs şoförü sana İrlandaca küfür ediyor, sen de “teşekkürler” diyorsun çünkü çok kibarlar.
- Konaklama Temple Bar civarında kalırsan gece 4’te biri kapına dayanıp İrlanda marşı söylüyor. St. Stephen’s Green civarı daha medeni. Hostel mi? 19 yaşında Avustralyalıların “mate have you ever tried vegemite?” muhabbetine hazır olun.
- Günlük bütçe (2025 gerçekleri)
- Sırt çantalı mod: €150 (hostel + market sandviç + bedava yürüyüş)
- Normal insan modu: €250 (otel + pub yemeği + “bir pint daha alsana” tuzağı)
- Zengin mod: €500+ (sen hâlâ bir pint ödüyorsun ama bu sefer VIP bölümde)
- Yeme içme tüyoları Temple Bar = turist kasabı. 200 metre ileriye git, aynı bira €3 ucuz. Fish & chips ye, Irish stew ye, ama en güzeli: pub’da crisp (cips) söyle, bira ile ye, 5 kilo al ama mutlu öl. Kahvaltıda Bewley’s’e git, yoksa otel kahvaltısında “bu ne lan, fasulye mi yenir sabah sabah?” diye ağlarsın (evet yenir, alışıyorsun).
- Ücretsiz eğlence Phoenix Park’ta geyikler var, ücretsiz selfie. Trinity College kampüsüne gir, “ben de öğrenciymişim” diye poz ver. National Museum ücretsiz, Kilmainham Gaol turu değil ama anlatılan hikâyeler o kadar dramatik ki, Oscar alabilir.
Kilmainham Gaol (telaffuz: “kil-MEY-nım Ceyl” – yani “Kilmainham Hapishanesi”), Dublin’in en ikonik, en dramatik ve en “ağlayarak çıkılan” yeri!
Kısaca ne mi? 1796’da açılmış, 1924’te kapanmış dev bir eski hapishane. Ama sıradan hapishane değil; İrlanda’nın bağımsızlık mücadelesinin kalbi burada atmış.
Neden bu kadar ünlü?
- 1916 Paskalya Ayaklanması’nın (Easter Rising) liderleri burada idam edildi. 14 lider (şairler, öğretmenler, doktorlar) duvarın önünde kurşuna dizildi. Bu idamlar o kadar tepki çekti ki, İrlanda halkı “Yeter ulan!” deyip İngilizlere karşı ayaklandı ve bağımsızlık yolunu hızlandırdı.
- İrlanda İç Savaşı’nda da hem Cumhuriyetçiler hem karşı taraf burada hapsedildi (hatta bir ara kendi vatandaşlarını kendi vatandaşları infaz etti, tam dram filmi).
- Açlık grevleri, hücre cezaları, çocuklar bile hapsedilmiş (7 yaşında ekmek çaldı diye!).
İçeride ne görüyorsun?
- Soğuk, dar, ürkütücü hücreler (gerçekten tüylerin diken diken oluyor).
- İdam avlusu (o duvarın önünde fotoğraf çektiren herkes 3 saniye sonra sessizleşiyor).
- Hapishane müzesi: mektuplar, son yemek tabakları, idam belgeleri…
- Rehberli tur zorunlu (ve rehberler o kadar iyi anlatıyor ki, Oscar’lık performans).
Pratik bilgiler (2025)
-
- Giriş: €8-12 (yetişkin), ama mutlaka online önceden bilet al! Yoksa kapıda “sold out” yiyorsun.
- Tur süresi: 1 saat, İngilizce (bazen İrlandaca ama turistler için İngilizce).
- Yer: Dublin merkezden Luas (tramvay) ile 10 dk veya yürüyerek 30-40 dk.
- Yanında mendil bulundur: Erkekler “gözüme toz kaçtı” diyor, kadınlar direkt ağlıyor.
- Son Dublin uyarıları
- Yanınıza yağmurluk alın, yoksa 10 dakikada ıslanıp “ben niye geldim buraya?” diye ağlıyorsunuz.
- Her “How’s it going?” sorusuna “Grand!” diye cevap verin, İrlandaca öğrenmiş gibi hissedersiniz.
- Bir pub’da “the next round is on me!” derseniz, ertesi gün böbreğinizi satmak zorunda kalabilirsiniz.
Dublin’e gel, bir haftalığına İrlandalı ol, çıkarken bavuluna 3 kilo fazladan mutluluk ve 27 yeni “arkadaş” yükle. Sláinte (şerefe demek, şimdi sen de İrlandalısın)! ☘️🍺😂
Nilay Gündüz
Views: 3




